Yenilenebilir Enerji ve Çevre

Dünyada enerjinin önemi her geçen gün artmaktadır. Tüketilen enerji miktarı, günümüzde ülkelerin gelişmişlik seviyesini gösterir. Petrol ve kömür rezervlerinin giderek azalması, doğalgazın da kısıtlı olması nedeniyle yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talep giderek artmaktadır.

YENİLENEBİLİR ENERJİ VE ÇEVRE 


     Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı çok eski çağlara dayanmaktadır. Örneğin su pompalanması, yiyeceklerin öğütülmesi, kurutulması, suyun ısıtılması ve yelkenli gemilerde yenilenebilir enerji kaynakları kullanılmaktadır ancak sanayi devrimi ve buharlı makinelerin keşfi ile Avrupa ve Amerika’da yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımda azalma söz konusu olmuştur. Tüm dünya için bir dönüm noktası olan 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi ile enerji arzının güvenliği noktasında bir güvensizlik ortamı oluşmuştur. 1990’lı yıllarda dünya gündeminde daha fazla yer almaya başlayan küresel ısınma ve çevre duyarlılığıyla da yenilenebilir enerji kaynaklarının daha etkin kullanımı ve yaygınlaştırılması amacıyla politikalar oluşturulmaya başlanmıştır.


    Dünyada enerjinin önemi her geçen gün artmaktadır. Tüketilen enerji miktarı, günümüzde ülkelerin gelişmişlik seviyesini gösterir. Petrol ve kömür rezervlerinin giderek azalması, doğalgazın da kısıtlı olması nedeniyle yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talep giderek artmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının çevreye olumsuz etkileri, konvansiyonel enerji kaynaklarına göre daha azdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının mali-yetleri fosil kökenli yakıtlara göre daha azdır, yenilenebilir olduklarından dolayı tükenmezler ve konvansiyo-nel yakıtların aksine çevre ve insan sağlığı için önemli bir tehdit oluşturmazlar. Bu çalışmada; yenilenebilir enerji kaynakları hakkında genel bilgiler verilerek, yenilenebilir enerji kaynaklarının olumlu ve olumsuz çevresel etkileri incelenmiştir.


     Enerji, yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli temel ihtiyaçlardan biridir. Isıtmada, aydınlatmada, elektrikli aletlerin çalıştırılmasında, taşımacılıkta, sanayide vb. birçok alanda enerji kullanılmaktadır. Ancak enerji kaynaklarının tüketimi, çevresel prob-lemleri de beraberinde getirmektedir.


      1.YENİLENEBİLİR ENERJİ NEDİR ?


     Doğada kendini zaman içerisinde yenileyen ve hiç tükenmeyen güneş, rüzgâr, dalga, bitkisel atık gibi doğal kaynakların kullanılması ile üretilen enerjiye yenilenebilir enerji adı verilir. Fosil kaynaklar ozonun delinmesi, küresel ısınma, iklim değişikliği ve doğanın tüketilmesi gibi ciddi zararlara yol açar. Yenilenebilir enerji kaynakları ise düşük maliyetlidir, çevre dostudur, temiz ve yerlidir. Bu yüzden fosil yakıtlara dayalı enerjinin yerini almaya başlamıştır. Gelecek nesillere de doğal mirasın aktarılabilmesi, çevrenin korunması ve ucuza enerji elde edilebilmesi amacıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmesi bir zorunluluktur.


  Yenilenebilir enerji kaynağı türleri şöyledir:


Rüzgâr enerjisi

Güneş enerjisi

Hidroelektrik enerjisi

Jeotermal enerji

Dalga enerjisi

Biokütle enerjisi

Hidrojen enerjisi

 

      2. YENİLENEBİLİR ENERJİ KAY-NAKLARININ ÇEVRESEL ETKİLERİ


     Fosil yakıtların tükenmeye yüz tuttuğu bilinen bir gerçektir. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler yoğun bir enerji üretimine ihtiyaç duymaktadır. Enerji üretiminin artması sayesinde sanayi üretimi ve endüstrileşme de desteklenebilir. Türkiye ihtiyacı olan enerjinin büyük bir kısmını ithalat yolu ile temin etmektedir. Bu durum da cari açığa, ekonomik bağımlılığa ve iktisadı sorunlara yol açmaktadır.


Türkiye 36° – 42° güney paraleller ile 26° – 45° doğu meridyenleri arasında yer alan bir konumdadır. Bu sayede dört mevsimi de yaşar. Güneş enerjisi, hidrolik enerji, jeotermal enerji ile rüzgâr enerjisi gibi doğal enerji kaynakları bakımından yüksek bir potansiyele sahiptir. Sahip olunan doğal kaynakların değerlendirilmesi sayesinde hem yeni iş kolları yaratılmış olur hem ülke ekonomisi desteklenir. Söz konusu doğal kaynakların değerlendirilmesi için gerekli yasal mevzuat oluşturulmuştur. Yapılan yatırımların sonucunda yenilenebilir enerji üretiminde önemli ölçüde yol kat edilmiştir.


Türkiye’de bulunan yenilenebilir enerji kaynakları ile çevresel etkileri şöyledir:


2.1 RÜZGAR ENERJİSİ


Rüzgardan elde edilecek enerji tamamen rüzgarın hızına ve esme süresine bağlıdır. Rüzgar; kararlı, güvenilir, sürekli bir kaynaktır. Rüzgar santralleri, türbin için geniş alana gereksinim gösterebilir-ler, dışa bağımlı değillerdir, gürültülüdürler ve kuş ölümlerine neden olurlar, radyo ve TV alıcılarında parazitlenme yaparlar. Bu nedenle İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde büyük rüzgar türbinlerinin, yarattığı çevre sorunları nedeniyle milli park alanlarının sınırları içine ve çok yakınlarına kurulması yasaklanmıştır. Rüzgar enerjisinin desteklenmesinde, çevresel ve enerji üretimi hedeflerinin yanında endüstriyel ve ekonomik büyüme ve bunlara paralel olarak iş gücü yaratımı hedefleri de büyük önem taşımaktadır. Genel olarak, elektrik hizmet sektörünün merkezi yönetimin kontrolünde olduğu ülkelerde daha çok büyük/orta ölçekli rüzgar tarlalarının kurulması tercih edilirken, serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu ülkelerde küçük ölçekli, bağımsız özel kulla-nımların yaygın olduğu görülmektedir. Rüzgar ener-jisinden elektrik üretim sürecinin karbondan bağımsız olması, yani atmosfer kirliliğine sebebiyet ver-memesi nedeniyle bu kaynak temiz enerji olarak nitelendirilmektedir. Rüzgar enerjisi problemlerinin çevreye uyumlu, duyarlı gelişmelerinin sağlanmasında; yerel ve bölgesel fiziksel planlama çalışmala-rı, haritalar, arazi kullanım yaklaşımları, planlama ve tasarım kriterleri önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün en çok üzerinde durulan konu rüzgar santrallerinin veya türbin gruplarının görsel etkisidir. Temel kriter, doğaya uyumlu, bütünleşmiş bir görsel etkinin oluşturulmasıdır. Rüzgar enerjisinin desteklenmesindeki temel amaç, çevresel kaygılardan çok, enerji gereksinimini karşılamada kaynak çeşitliliğine gitmek ve yerel kaynaklardan yararlan-maktır 


       Rüzgar enerjisinin avantajları arasında; kararlı, güvenilir ve sürekli bir kaynak olması, dışa bağımlı olmaması ve gelişen teknoloji ile birlikte enerji birim maliyetlerinin düşmesi sayılabilir. Rüzgar türbinleri için geniş alanların ve sürekli rüzgar alan bölgelerin gerekmesi, görsel ve estetik olarak olumsuz olmaları, gürültülü çalışmaları, kuş ölümlerine neden olmaları, radyo ve TV alıcılarında parazitlenme yapmaları rüzgar santrallerinin dezavantaj-larıdır.


2.2. GÜNEŞ ENERJİSİ


Güneş enerjisi, güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışıma enerjisidir ve güneşteki hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanır. Elektrik güç üretimleri ve binaları ısıtmak veya soğutmak için güneş enerjisi kullanımları halen aktif bir çalışma sürecindedir. Güneş enerjisi günümüzde en çok su ısıtma amacıyla kullanılmaktadır. Yüzme havuzları-nın sularının ısıtılması amacıyla da bu enerjiden yararlanılmaktadır 


Güneş enerjisinden yararlanma konusundaki çalışmalar özellikle 1970’li yıllardan sonra hız kazanmış, güneş enerjisi sistemleri teknolojik olarak ilerleme ve maliyet bakımından düşme göstermiş, güneş enerjisi çevresel açıdan temiz bir enerji kaynağı olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte güneş enerjisi kolektör sistemleri binaların çatılarında görüntü açısından kirlilik oluşturmaktadır. 


Güneş enerjisi çevre kirliliğine yol açmayan tükenmez bir enerji kaynağıdır. Son yıllarda görülen yakıt fiyatlarındaki yüksek artışlar nedeniyle birkaç yıl öncesine kadar ekonomik görülmeyen güneş enerjisi, bazı kullanım alanlarında oldukça ekonomik duruma gelmiştir. Petrol ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarına alternatif olarak güneş enerjisi çok umut vericidir.


Güneş enerjisinin kullanımı, gündelik yaşam yapısından ve konutlardan başlayıp; haberleşmeye, tarıma, endüstri kesimine, elektrik santrallerine, askeri hizmetlere ve uzaya kadar uzanmaktadır. Güneş enerjisinin günümüzde önem kazanan uygulamaları; oldukça yaygınlaşan güneşli su ısıtıcılarının dışında, güneşle ısınan binaların yapımı, güneş enerjisinin elektriğe çevrilmesi, güneş enerjili su pompalarının tarımsal sulamada kullanılması, geleceğin yakıtı olan hidrojenin sudan üretiminde güneş enerjisinden yararlanılması biçiminde sıralanabilir. Ayrıca güneş enerjisinin kullanıldığı alanlara hesap makineleri, radyo, TV ve uydu alıcı-ları, radar ve meteoroloji istasyonları, havaalanları ve helikopter pist ışıklandırmaları, denizcilik uygulamaları, mobil telefonlar, karavanlar, sokak ve bahçe aydınlatmaları ilave edilebilir.


Güneş enerjisinin avantajları arasında; doğrudan güneş enerjisini kullanması, doğal ısıtma ve soğutma sistemleri kullanarak binaların gereksiz ve aşırı ticari enerji tüketimlerini önlemesi, doğal ve sağlığa zararsız malzemeler kullanılması, elektrik şebekesinin ulaşımının zor olduğu yerleşim bölgelerindeki enerji ihtiyacının karşılanması, sürekli olması, ekonomik olması ve dışa bağımlı olmaması sayılabilir. Güneş enerjisinin dezavantajları, ilk yatırım maliyetinin çok yüksek olması ve güneş pillerinin düşük verimle çalışmasıdır. 


2.3. HİDROELEKTRİK ENERJİ


Hidroelektrik enerji, termik ve nükleer santraller gibi ısınmış su, hava emisyonları, kül ve radyoaktif atıklara neden olmayan önemli bir alternatif enerji kaynağıdır. Termik santraller meydana getirdikleri CO2 emisyonları ve bu gazın küresel ısınmaya olan etkileri nedeniyle son 10 yılda oldukça gündemdedir. 


Enerjinin ülke ekonomisindeki önemi ve çevrenin korunması göz önünde bulundurulduğu zaman, hidroelektrik enerji santralleri en çevre dostu enerji üretim santralleridir. Ayrıca hidroelektrik santrallerin diğer santral türlerine göre bazı avantajları vardır. Bunlar:


a)  Hidroelektrik santraller yenilenebilir enerji kay-naklarıdır. Tesisin yapımından önce faydalanılamayan su, santralle birlikte ülke ekonomisine katılmaktadır. Ayrıca hidroelektrik santrallerin kuruluş, işletme, onarım maliyetleri dışında, ham madde masrafı bulunmamaktadır. 


b)   Enerji üretiminde kullanılan yöntem çevre ile dosttur. Üretim aşamasında çevreye zararlı hiçbir atık oluşmaz. 


c)  Biriktirmeli hidroelektrik santraller enerji talebindeki değişmelere kısa zamanda ayak uydurabilirler. Termik santraller ve nükleer santrallerin devreye so-kulup çıkarılmaları uzun zaman almakta ve bu süre zarfında elektrik üretimine katılamayan enerji boşa harcanmaktadır. Bu nedenle biriktirmesiz hidroelektrik santraller ve termik vb. santraller devamlı çalış-tırılırken, biriktirmeli hidroelektrik santraller çalışmakta olan santrallerin ürettiği elektrikten daha fazla talep geldiğinde devreye sokulurlar.


Artık büyük göllü barajlar yaparak verimli tarım alanları ve tarihsel dokuyu yok eden elektrik üretimi yerine, küçük kapasiteli çok sayıda hidroelektrik santraller tercih edilmekte ve önerilmektedir.


Hidroelektrik enerjinin avantajları arasında; kirlilik oluşturmaması, pik enerji ihtiyacında çok hızlı devreye girmesi, acil durumlarda hızla devreden çıkarılabilmesi, dışa bağımlı olmaması ve sadece enerji amaçlı değil, sulamataşkın amaçlı olarak da kullanılabilmesi sayılabilir. Yatırım maliyetlerinin fazla olması, toplam inşaat süresinin uzun olması, tarıma elverişli arazilerin, yerleşim yerlerinin veya tarihi öneme haiz bölgelerin su altında kalması ve yağışlara bağlı olarak olumsuz etkilenmesi hidrolik enerjinin dezavantajları arasında sayılabilir.


2.4. JEOTERMAL ENERJİ


Jeotermal enerji yer kabuğunun derinliklerinden gelen, yenilenebilir ve temiz bir enerji kaynağıdır. Enerji değişim teknolojileri yardımıyla, sıcak su ve buhardan elektrik üretimi sağlanır veya ısı enerjisi amaçlı doğrudan kullanım uygulamaları söz konusu olur. Enerjisinden yararlanılan atık akışkan olumsuz çevresel etkileri nedeniyle yeraltına reenjekte edilir. Jeotermal enerjiden yararlanan birçok ülkede reenjeksiyon uygulandığı için, jeotermal enerji çevre açısından en olumlu enerji kaynağı olarak değerlendirilir. Ancak ülkemizde reenjeksi-yon uygulaması çok sınırlı olup, temiz enerji kaynağı jeotermal enerjinin temizliği sadece tanımında kalmaktadır. Jeotermal enerji yerinde kullanılabilen bir enerji kaynağıdır ve uzak mesafelere nakli sınırlıdır (en fazla 100 km civarında). Jeotermal enerji kısa mesafelere, kapalı borular içinde nakledildiğin-den hiç bir olumsuz çevresel etkisi yoktur. 


Jeotermal enerji elektrik üretiminde kullanıl-dığında, sadece sülfür emisyonları açısından değer-lendirilse bile hemen hemen sıfır atıkla, fosil yakıtlara göre öncelik kazanmaktadır. Jeotermal santrallerde azot oksit emisyonları fosil yakıt kullanan santrallere göre oldukça düşük değerdedir. Bu nedenle jeotermal elektrik santralleri ozon tabakası-na olan etki ve sağlık açısından risksiz olması nedeniyle temiz bir enerji kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Yeni teknolojiler kullanan jeotermal santrallerde CO2 emisyonu azdır. Kömür yakıtlı santrallerdeki CO2 atımı, eski tip jeotermal santrallerdekine oranla 1600 kat daha fazladır. Jeotermal akışkan ile birlikte üretilen bir diğer gaz hidrojen sülfür olup, bu gazın çevresel etkisi sadece kokusu ile sınırlıdır. Jeotermal enerji doğru teknolojiler kullanıldığında olumsuz etkisi olmamakla birlikte, doğru teknolojiler kullanılmazsa çevre kirliliğine yol açabilmektedir.


Bugün jeotermal enerji kullanımı sonucunda, fosil yakıtların tüketimi ve bunların kullanımından doğan sera etkisi ve asit yağmuru gazlarının atmos-fere atımından dolayı meydana gelen zararlı etkiler azaltılmıştır. Modern jeotermal santrallerde, yoğunlaşmayan gazları buharın içinden alıp, kullanılmış jeotermal akışkan ile birlikte yer altına geri veren reenjeksiyon sistemleri vardır. Bu jeotermal santraller ile jeotermal ısıtma sistemleri tarafından dışarı hiçbir şey atılmaz. 


Jeotermal sistemlerin çevresel etkileri konusunda yapılan çalışmalarda, temelde aynı olan bir takım sınıflandırmalar yapılmıştır. Bunlardan bazıları; jeotermal alanın özelliklerine ve kullanım amacına göre çevresel etkiler ile jeotermal alanın hazırlanması, kuyu açma ve testlerin yapımı ile işletimindeki çevresel etkilerdir.


Jeotermal enerjinin avantajları arasında; çevre dostu olması, suyun ısıtılması ve buharlaştırılması için fosil enerjiye ihtiyaç duymaması ve doğal kaynaklar kullanıldığı için dışa bağımlı olmaması sayılabilir. Hidrojen sülfür ve karbondioksit gibi gazların açığa çıkması nedeniyle reenjeksiyon gerektirmesi, jeotermal enerjinin dezavantajlarından biridir.


2.5. DALGA ENERJİSİ


Okyanus dalgaları kirletici etkisi olmayan bü-yük bir enerji kaynağı oluşturur. Ancak bu enerji kaynağı uzun yıllar ihmal edilmiştir. 1970’li yıllarda birkaç araştırma projesi geliştirilmiştir ve ilk çalışmalar Japonya‘da yapılmıştır. Okyanus dalgaları enerjiyi uzak mesafeler taşırlar. Kullanılabilir kapa-sitenin, sahilin birim uzunluğu başına sakin havalarda birkaç MW/m olduğu hesaplanmaktadır. Kapasite derinlikle artar ve 100 m derinliğe kadar kullanı-labilir. 


Dünya yüzeyinin farklı ısınması sonucu oluşan rüzgarların deniz yüzeyinde esmesi ile meydana gelen deniz dalgalarındaki gücün, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına göre 10-15 kat daha fazla olduğu hesaplanmıştır. 


Dalga enerjisi sayesinde denizlerimizin sınırsız enerjisi istenilen noktada alınabilir. Toprak kaybı yaratmaz. Denizdeki ekolojik dengeye katkıda bulunur. Ülkemizin büyük enerji ihtiyacını dikkate alırsak, küçük santral yerine büyük santraller kurulması hem ekonomik, hem de daha verimli olacaktır.Dalga enerjisinden elde edilen doğal enerji kullanımı yay-gınlaştığında, ısınma amaçlı kullanılacağından; havadaki karbon ve nitrojen türevleri azalacak, soluduğumuz havanın kalitesi yükselecek, ülkemizde ve dünyada daha sağlıklı nesiller yetişecektir. 


Bugüne kadar dalga enerjisinden elektrik üretim teknikleri geliştirilmiş, fakat kapasitenin çok altında enerji elde edildiği için ve birkaç olumsuz deneyim bu büyük enerji kaynağına ilgiyi azaltmıştır.


Güç kaynağının sonsuz ve bol olması, fosil yakıtlara bağımlılığı, küresel ısınmayı, asit yağmurlarını, her türlü kirliliği dolaylı olarak azaltması, iş sahası açması, elektrik şebekesinin olmadığı uzak alanlara elektrik sağlaması, deniz ortamında yapılacak diğer çalışmalarda potansiyel teknolojinin kullanımına olanak tanıması, tuzlu suyun tatlı suya çevrilip ihtiyaç olan bölgeye pompalanması, dalga enerjisinin olumlu yönleridir.Ayrıca dalga enerjisinin avantajları arasında; temiz ve sınırsız enerji üretmesi, çevreye hiçbir zararlı etkisinin olmaması, ilk yatırımından başka hiçbir girdisinin olmaması, primer enerjiye hiçbir bedel ödenmemesi, nüfus yoğunluğu kıyılarda toplanmış olan ülkemizde enerjinin üretildiği yerde tüketilebilmesi ve böylece uzun iletim hattına gerek olmaması ve santralin öngörülen enerji ihtiyacına göre boyutlandırılması sayılabilir.


2.6. BİYOKÜTLE VE BİYOGAZ ENERJİSİ


Biyokütle; elektrik ve diğer enerji şekillerinin üretiminde kullanılan, yenilenebilen önemli bir kaynaktır. Biyokütle, güneş enerjisinin depolandığı organik madde olarak tekrar enerjiye dönüştürülebilir. Biyokütle yakacakları, biyoyakacak, katı, sıvı ya da gaz olarak biyokütle kaynağından elde edilebilir. Tarımsal bitkiler ve atıklar, endüstriyel odun ve tomruk atıkları, çiftlik hayvanı atıkları ve yöresel organik madde atıkları biyokütle kaynaklarıdır.


Biyokütle yakıtları hemen hemen hiç sülfür emisyonları üretmezler, asit yağmurlarını azaltırlar, atmosferik karbonun döngüsünü sağlarlar ve küresel ısınmayı azaltırlar. Atmosfere salınan CO2 miktarı, biyokütlenin büyüme sürecinde alınan miktarına eşittir. Biyokütlenin yanması sonucu kömüre kıyasla daha az kül oluşur ve külün ortamdan uzaklaştırıl-ması kolay ve ucuz olur, depolanma alanı gereksinimi azalır. Biyokütle külü tarım alanlarında toprak iyileştiricisi olarak kullanılabilir. Kışa dayanaklı enerji bitkileri geleneksel çiftçilik bahçelerine kıyas-la daha az yetişme ortamı faktörleriyle yetinebilirler. Enerji bitkileri daha az gübreleme ve herbisit (bitkilere karşı zararlı ve etkili kimyasal maddeler, özellikle yabani otlarla mücadelede kullanılmaktadır) uygulaması gerektirirler ve yıl boyunca vejetatif büyüme (ağaç türlerinin kütük ve köklerinden sür-gün gelişimi ile büyümesi) sağlarlar, toprak erozyonuna karşı koruma sağlayarak havza kalitesini artırırlar. Ayrıca yaban hayatını geliştirirler. Çöp toplama merkezlerinde oluşan metan emisyonlarının yararlı enerjiye dönüştürülmesi projeleri uygulanabilir. 


Biyogaz üretiminde genellikle insan ve hayvan dışkıları ile bitkisel atıklardan yararlanılmaktadır. Gobar veya gübre gazı olarak da adlandırılan bu gazın açık, elektrik mavisi alevle yandığı, gün ışığında görünmediği, kömür veya petrol gazından daha sıcak, kokusuz olup toksik olmadığı, ayrıca mutfağı ve kapları karartan bir duman da çıkarmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca üretimden geriye kalan kısım zenginleşmiş gübre olarak kullanılmaktadır. Bu şekilde atıklar bir taraftan enerji ve gübre üretimi amacıyla değerlendirilirken, çevre kirliliğinin önlen-mesine de katkıda bulunmaktadır.


2.7. HİDROJEN ENERJİSİ


Hidrojen doğada serbest halde bulunmaz, bi-leşikler halinde bulunur. En çok bilinen bileşiği ise sudur. Hidrojenin yakıt olarak kullanıldığı enerji sistemlerinde, atmosfere atılan ürün sadece su ve veya su buharı olmaktadır. Hidrojen petrol yakıtlarına göre ortalama 1.33 kat daha verimli bir yakıttır, bilinen en hafif gazdır ve yanıcı özelliğe sahiptir. En önemli özelliği yanarken, diğer yakıtların çıkarttığı karbondioksit gibi zararlı gazları çıkarmaması ve geriye sadece saf su bırakmasıdır. Hidrojenden enerji elde edilmesi esnasında su buharı dışında çevreyi kirletici ve sera etkisini artırıcı hiçbir gaz ve zararlı kimyasal madde üretimi söz konusu değildir.


Hidrojen gazı farklı yöntemlerle elde edildiği gibi su, güneş enerjisi veya onun türevleri olarak kabul edilen rüzgar, dalga ve biyokütle ile de üretilebilmektedir. Araştırmalar, mevcut koşullarda hidrojenin diğer yakıtlardan yaklaşık üç kat pahalı olduğunu ve yaygın bir enerji kaynağı olarak kullanımının, hidrojen üretiminde maliyet düşürücü teknolojik gelişmelere bağlı olacağını gösterir. 


Hidrojen hala kullanılan konvansiyonel yakıtlar gibi, motorlarda ya da buharlaştırıcılarda, ısı ve güç sağlamada yakıt olarak kullanılabilir. Ayrıca yakıt pillerinde oksijen ile kimyasal reaksiyona girerek elektrik üretiminde kullanılabilir. Eğer normal yanma reaksiyon adımları gerçekleşecek olursa, yüksek sıcaklıklarda hava azotu ile NOX bileşenlerinin oluşumu fosil yakıtlara göre oldukça önemli miktarlarda düşük olacaktır. Tam tersine, konvansiyonel yakıtlar karbon içermekte ve böylece yanma sırasında CO2 açığa çıkmaktadır. Yerleşim bölgele-rinde araçlardan kaynaklanan emisyonlar oldukça önemli miktarlarda olmaktadır. Hidrojenin araç ve elektrik üretimi uygulamalarında yakıt olarak kullanılmasının yararları oldukça açıktır. Yakıt olarak kullanımında, yüksek sıcaklık işlemlerindeki çok az miktarlarda üretilen emisyon hiç üretilmemektedir. Hidrojenin yaygın bir şekilde kullanılması ile olduk-ça belirgin kirlilik azalma etkileri olacaktır.Hidrojen karbon içermeyen bir yakıt olduğundan, fosil yakıtların neden olduğu türden bir kir-liliğe yol açmaz. Hidrojen kullanım teknolojilerinin gelişmesi ve fosil enerji kaynaklarının yakıt hücresi gibi farklı teknolojilerle kullanılması halinde, fosil yakıtların çevresel zararları daha da azaltılabilecektir. 


SONUÇ 


    Enerjiye olan ihtiyacın gün geçtikçe artması, fosil yakıtların miktarlarının sınırlı olması ve tükenecek olmaları alternatif enerji kaynaklarının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Fosil yakıtlı kaynakların tükenme ihtimaline karşılık ve enerjiye duyulan ihtiyacın artması, başka kaynaklarla ikame edilebilecektir fakat bununla birlikte doğaya zarar vermeden, sürdürülebilirliğini sağlamak çok önemlidir. Teknoloji alternatifleri yaratırken, doğal kaynakların miktarını da azaltmaktadır. Bu kaynakların korunması ve ikamelerinin bulunması yönündeki yatırımların arttırılması bir zorunluluk olmaktadır. Az gelişmiş ülkelerdeki fakirlik insanları, çevreyi kendini yenileyebilme yeteneğinden daha hızlı kullanmaya zorlamaktadır. Kalkınmakta olan ülkelerin nüfusları sürekli artış gösterdiği için bu ülkelerin kaynaklarına olan bağımlılıkları da gün geçtikçe artmaktadır. Bu bağlamda dünyada artış gösteren enerji tüketimine cevaben yenilenebilir enerji kaynakları alternatif teşkil etmektedir. Enerji kullanımını, çevresel etkileri ve sürdürülebilir kalkınma açısından değerlendirildiğinde aralarında güçlü bir ilişki olduğu açıktır. Sürdürülebilirliğin oluşabilmesi için yenilenebilir enerji kaynak kullanımının artırılması, çevre kirliliğinin azaltılması, enerji kaynaklarının verimli kullanılması gerekmektedir. Enerjinin üretim ve tüketim esnasında ortaya çıkan çevresel problemleri en aza indirgeyen ve kaynakların ekonomik ve güvenilir bir şekilde optimum planlaması yapılmalıdır.Dünya sürdürülebilir kalkınma zirvesinde küresel ısınma üzerinde durulmuş ve bunun nedeni olarak da sera gazlarının neden olduğu ifade edilmiştir. Sera gazlarının %80’i enerji üretimi ve tüketiminden kaynaklı olup, sürdürülebilir kalkınma için yenilenebilir enerjinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Gelinen noktaya bakıldığında, petrol ve kömüre dayalı enerji kaynaklarının tüketimi, dünyanın doğal kaynaklarının, ormanların, denizlerdeki biyolojik çeşitliliğin yok olmasına sebep olmuştur ve ayrıca bu kaynakların yenilenemez olmalarıdır. Dünyadaki bu enerji sorununu temiz enerji yoluyla yani yenilenebilir enerji kaynaklarıyla aşmak mümkündür. Anlaşıldığı üzere yenilenebilir enerji kaynakları hem sürdürülebilir kalkınma hem de iklim değişikliği ve küresel ısınmanın önlenmesi açısından var olan tek alternatiftir.





Henüz Yorum Yapılmamış
Yorumunuzu Bırakın