Permakültür Nedir?

Permakültür, isim babası Bill Mollison'ın tarifiyle, doğal ekosistemlerin çeşitliliğine, istikrarına ve esnekliğine sahip olan tarımsal olarak üretken ekosistemlerin bilinçli tasarımı ve bakımlarının sağlanmasıdır. Permakültür, insan ile arazinin, gıda, enerji, barınak gibi tüm maddi ve manevi ihtiyaçları sürdürülebilir bir şekilde karşılayak şekilde ahenkle bütünleşmesine imkan tanır.

PERMAKÜLTÜR NEDİR?

Permakültür, isim babası Bill Mollison'ın tarifiyle, doğal ekosistemlerin çeşitliliğine, istikrarına ve esnekliğine sahip olan tarımsal olarak üretken ekosistemlerin bilinçli tasarımı ve bakımlarının sağlanmasıdır. Permakültür, insan ile arazinin, gıda, enerji, barınak gibi tüm maddi ve manevi ihtiyaçları sürdürülebilir bir şekilde karşılayak şekilde ahenkle bütünleşmesine imkan tanır.

 

PERMAKÜLTÜRÜN AMACI NEDİR?

Permakültür, tanım olarak İngilizce permanent (kalıcı) ve agriculture (tarım) kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. 

1970'lerde Avustralyalı Bill Mollison ve David Holmgren tarafından temelleri atılan permakültürün amacı bitki, hayvan ve insanları doğa içerisinde bir araya getirerek bakımı kolay, istikrarlı ve kendi kendine yeten üretim sahaları oluşturmak. Permakültür, doğal ekosistemlerde gözlemlenen özellikleri taklit ederek kurulan bir model olmasından hareketle doğadan ilham alan tasarım modeli biyomimikri ile de yakından ilişkili.

Bill Mollison, yazdığı ve permakültürle ilgili temel eser olarak kabul edilen "Permakültür: Bir Tasarımcı El Kitabı" adlı kitabında permakültürün etik ilkelerini şöyle sıralıyor:

1 Yeryüzüne Özen Gösterme

Bütün yaşam sistemlerinin, canlı cansız bütün varlıkların devamı ve çoğalması için gerekli koşulları sağlamak.

2 İnsanlara Özen Gösterme

İnsanların gıda, barınak, eğitim, tatmin edici iş ve keyifli insan ilişkilerine sahip olarak sağlıklı bir şekilde var olmaları için gerekli kaynaklara ulaşmalarını sağlamak.

3 Nüfus ve Tüketime Sınır Getirme / Üretim Fazlasının Paylaştırılması

Kendi ihtiyaçlarımızı kontrol altına alarak yukarıdaki ilkeleri desteklemek için kaynak ayırmak. Zaman, para veya enerji cinsinden olabilecek bu fazla kaynakları birinci ve ikinci ilkelerin gerçekleştirilmesi için kullanmak, ihtiyacı olanlarla paylaşmak, yani dünyaya geri vermek

Permakültürün temelinde, doğaya rağmen değil doğayla birlikte hareket etme ilkesi bulunur. Buna göre tarımsal üretim sistemleri kurulurken insan emeği ve enerji girdisini en aza indirmek hedeflenir. Zamanla gelişen permakültür tasarımları, az miktarda girdiyle yüksek yoğunlukta gıda üreten sistemlere dönüşür. 

Permakültür felsefesine göre, modern dünyanın nimetlerinden vazgeçmeden de sürdürülebilir bir yaşam sürmek mümkündür. Buradaki ayırt edici nokta, modern hayatımızı doğayla bütünleştirmenin bir yolunu bulmaktan geçer.

 

Permakültürün pratik uygulamalarına bugün dünyanın pek çok yerinde rastlanmaktadır. Bazıları şehir hayatında da uygulanabilecek bu örneklere göz atarsak:

  • Yağmur suyunun biriktirilmesi ve su ihtiyacı için kullanılması
  • Gübreleme için kompost yapımı
  • Toprak iyileştirme amacıyla baklagil ekilmesi
  • Toprak sağlığı ve ürün verimliliği için birbirini dengeleyen ürünlerin bir arada yetiştirilmesi
  • Hayvansal ve bitkisel üretimin aynı anda gerçekleştirilmesi
  • Yaban hayatının korunması ve kendi iç dengesiyle devam etmesi için özel alanlar ayrılması
  • Yüksek biyolojik çeşitliliğin sağlanmasıyla zararlı böceklerle mücadele etmek için kimyasal kullanımına gerek kalmaması
  • Zararlı ot ve böceklerle mücadele için emek ve zaman harcanmaması nedeniyle işçilik masraflarının azalması. 
  • Permakültür konu alarak, ögelerin kendilerinden ziyâde aralarındaki ilişkileri içermekte, ve bu durum da sürdürülebilirliği gerekli kılmaktadır; ve her öge 1’den fazla işleve hizmet etmeli, her işlevse 1’den fazla öge tarafından desteklenmeli. Buradan yola çıkarak, tam bir örüntü sistemini gözlemleyerek, yaşamlarımızı ve kurulu sistemi akıllıca değiştirebileceğimiz konusuna ulaşmış oluyoruz. Hayatta kalmak: Canlıların en ilkel güdüsü. Bu doğrultuda düşündüğümüzde, içinde olduğumuz doğanın bir parçası olduğumuzu unutmamakla birlikte, doğayla doğru ilişkiler kurabilmeyi de yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Zaman yok: Harekete geç.
  • İnsana rağmen insan için permakültürü hayata geçirmeliyiz. Çevremize baktığımızda doğanın bizlere sunduğu imkanları yine o imkanlara fayda sağlayacak şekilde kullanmanın yollarını aramalıyız. Ben bundan (ağaç,su,toprak,güneş,hayvan,rüzgar...vb.) nasıl yararlanmalıyım ki bu başka bir doğal döngüye katkı sağlasın diye düşünmeli ,çalışmalıyız. Çevremize kendimize verdiğimiz zararları telafi etmek için daha da geç kalmadan bir adım atarak başlayalım. Ben,sen ya da o bir adım atmazsak her şey için çok geç olacak. Oturup birilerinin gelip yanlışlara dur demesini bekliyoruz her şeyi eleştiriyoruz, peki ya kendimiz ne yapıyoruz? İnsanın oturup bir kurtarıcı bekliyor olması sonunu bekliyor olmasından farksızdır. Ben ya da sen, biz düşünmez, biz çalışmaz, biz emek sarf etmezsek o da düşünmeyecek ,o da çalışmayacak, o da emek sarf etmeyecek. Yarının aydınlık olması, yarının çiçek açması, yarının kuş cıvıltısı bugün bizim elimizde. Doğanın bizi kucaklaması için bugün doğanın elinden tutalım. Kendi kendine yeten, kendi kendini yenileyen, doğa ile bir bütün halinde süren sistemlerin bugün modern hayatımızın içinde olması mümkün. Bunun için kendimize sormamız gereken soru '' Doğa ile nasıl doğru ilişki kurabiliriz?''.  
  • “Ne kadar suya sahip olduğumuz değil, bu suyu kaç kere kullanabildiğimiz önemli.” İşte düşünmemiz gereken nokta da bu. Savurduğumuz suları nasıl değerlendirebileceğimiz bizim elimizde.

Şu Gerçeği İyi Biliyoruz: Toprak İnsana Değil, İnsan Toprağa Aittir. Ve Bu Dünyadaki Her Şey, Bir Ailenin Fertlerini Birbirine Bağlayan Kan Gibi Ortaktır Ve Birbirine Bağlıdır. Bu Nedenle De Dünyanın Başına Gelen Her Felaket İnsanoğlunun Da Başına Gelmiş Sayılır.”  (ŞEF SEATTLE)

 

Henüz Yorum Yapılmamış
Yorumunuzu Bırakın