İklim Değişikliği Kısa Bir Değerlendirme

Günümüzde insanların büyük çoğunluğunun en önemli gündemlerinden birisi küresel ısınma ve beraberinde getirdiği küresel iklim değişikliğidir.

İklim Değişikliği Kısa Bir Değerlendirme

İklimi, oldukça geniş bir alan içinde ve uzun yıllar boyunca değişiklik göstermeyen ortalama hava koşulları olarak tanımlayabiliriz. İklim uzun bir süre zarfında belirli bir bölgenin sıcaklık, atmosferik basınç, nem, rüzgar, yağış ve diğer birçok meteorolojik parametrenin istatistiki sonuçlarına odaklanır. Bugün küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği derken iklimin sıcaklık parametresinin istatiksel sonuçlarından bahsediyoruz. Küremizin iklimi geçmiş yüzyıllarda doğal kaynaklı çok sert değişimler göstermiştir. Kuzey yarım küreyi etkisi altına alan soğuklar, Avrupa’nın kuzey bölümünün tamamen buzlarla kaplanmasına ve deniz seviyesinin alçalmasına neden olmuştur. Deniz 125m alçalmış bunun sonucunda Sibirya ve Alaska’nın birleşmesiyle tek bir kara parçası olmuştur. Karaların birleşmesi insanın ve birçok bitki türünün göçüne neden olmuştur (Ahrens, 1994). 11 bin yıl öncesine gidecek olursak sıcaklıkların yine hızlı bir şekilde düşüşüne rastlamak mümkündür. Kuzey yarım kürede Avrupa’nın ve Amerika’nın kuzey bölümleri tekrar buzullarla kaplanmıştır. Takip eden yıllarda sıcaklıklar yükselmeye başlamış ve buzullar kaybolmuştur. 

                                                                                                                 

 

Yukarıdaki grafiklerde uzun yıllar boyu sıcaklık değişimleri verilmiştir. 2000 yılına kadar olan yüz yıllık yeryüzüne yakın ortalama sıcaklıklardaki artış 0.6±0.2°C’dir. 2005 yılına kadar ortalama sıcaklık değerlerindeki artışın ise 0.74±0.18°C olduğu görülmektedir. İngiltere’de East Anglia Üniversitesi İklim Araştırmaları Birimi ve Meteoroloji Ofisi’nin Hadley Merkezi tarafından hazırlanan uzun dönemde dünyada meydana gelen deniz suyu sıcaklıklarındaki değişimleri gösteren grafik aşağıdadır (Anon, 2008). 

21. yy’da uzmanlar tarafından hazırlanan iklim modeli projeksiyonlarına bakıldığında yüzey sıcaklıklarında ortalama 1,1-6,4°C’lik bir yükseliş olacağı öngörülmektedir. Dünya  yüzeyindeki sıcaklık en basit şekilde dünyaya gelen radyasyon miktarı, dünyanın yansıttığı radyasyon miktarı, dünya atmosferi tarafından tutulan ısı, su buharının buharlaşması ve yoğunlaşması sonucu açığa çıkan ısı ile tayin edilmektedir. Küresel ısınmadan bahsedildiğinde sera etkisi de dünya yüzey sıcaklığının ortalamasının yükselmesindeki etkisiyle sıklıkla ifade edilmektedir. Dünya yüzey sıcaklık ortalamalarının yükselmesine dünyanın ısınmasındaki etkili dört faktör üzerinden basitçe bir değerlendirme yapacak olursak sera etkisi küresel sıcaklık artışında kilit noktada yer almaktadır. Sera etkisi, güneşten gelen kısa dalga boyuna sahip ışınların dünya yüzeyine çarptıktan sonra uzun dalga boylu ışınlar şeklinde geri yansıtılırken atmosferde bulunan sera gazları tarafından tekrar dünya yüzeyine geri yansıtılması olayıdır. Sera etkisindeki en büyük pay %85 gibi bir oranla su buharına ait olsa da geri kalan %15’lik paya sahip antropojenik kaynaklı sera gazlarındaki (CO2, CFC’ler, Metan, Azot oksitler ve Ozon) son yıllardaki artış oldukça önemlidir. Şekil 7’de görüldüğü üzere sera gazlarındaki yükseliş her geçen yıl ivme kazanarak devam etmiştir. Fosil yakıt kullanımının yıllar içerisinde kaydedeceği artış da sera etkisini direkt artıracak ve küresel ısınmaya bağlı küresel ısınmanın etkileri de daha fazla hissedilecektir. 

İklim değişikliği deniz seviyesinde yükselmeye neden olmaktadır. Yapılan ölçümlerde gel-git ve deniz seviyesindeki ortalama değerlerde geçtiğimiz yüzyıla göre yaklaşık 10-20 cm’lik bir artış olduğu görülmektedir. Küresel deniz seviyesindeki yükseliş sıcaklıkların yükselmesiyle okyanus sularındaki termal genişleme 2-7 cm olarak değerlendirilirken dağ ve örtü buzullardaki erime sebebiyle oluşan yükselme 2-5 cm olmuştur (IPCC, 1996). 

Sanayi devriminin ortalarından itibaren insan kaynaklı değişimlerle karşı karşıya kalınmıştır. Sanayi devrimiyle birlikte Avrupa’da başlayan enerji üretiminde fosil yakıtların kullanımına ihtiyaç duyulmuştur. Sonrasında bütün dünyada fosil yakıtların kullanımında büyük bir artış kaydedilmiştir. Sanayi devrimine kadar insanlık kendi bilek gücü, evcilleştirdiği hayvanların güçleri ve doğada bulunan rüzgar, su gibi kaynakların güçlerinden faydalanmışlardır. Doğal kaynaklardan güç elde edilmesi insanların doğayla daha bütüncül ve barışık yaşamalarını sağlamıştır. Tarım yapan, köylerde yaşayan insanların büyük çoğunluğu makineleşmenin tarımsal faaliyetlerdeki kullanılırlığının artmasıyla şehirlere göç etmeye başladılar. Bu göçler birçok sosyo-ekonomik değişimi de beraberinde getirdi. İnsanlar şehirde endüstriyel üretimin bir parçası haline geldi. Artık üretim ve üretim için gerekli enerji şehir insanının öncelikli meselelerinden biriydi. Enerji kaynakları insanların üzerinde yaşadığı ana kara yeterli gelmeyince kaynakların bulunduğu diğer topraklara doğru yayılma fikri ortaya çıktı. Emperyalist hedeflerle endüstriyel gelişimini tamamlayan devletler, diğer milletlerin ana karalarındaki enerji kaynaklarından faydalanmayı hedef edindiler. Bu süreç fosil yakıtların kullanımını hızla artırdı. Bütün bu süreçler göz önüne alındığında iklim değişikliğini kapitalist üretimden ayrı düşünemeyeceğimiz açıktır. Yeni üretim şekilleri insanı doğaya, kendi emeğine yabancılaştırmıştır. Bu yabancılaşma, beraberinde doğanın  sonsuz sömürülme sürecini getirdi. Sermaye sahipleri, kapitalist bir düzende kalkınmanın doğal kaynakların hesapsızca tüketilmesiyle mümkün olduğu algısını topluma empoze etti.  Emperyalist devletler küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinden birinci derecede sorumlu olmalarına rağmen sorumluluğun üstlenilmesi ve gerekli adımların atılmasında da göstermelik adımların ötesine geçememişlerdir. Çin, enerji verimliliğini arttırmaya yönelik eylemler hususundaki dış gözlemcileri reddetmiştir. Bu durumu da bağımsızlığına karşı olarak değerlendirmiştir. 

Türkiye Cumhuriyeti gibi gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ve küresel ısınmaya yıllardır ürettikleri sera gazlarıyla muazzam katkılar yapmış devletler mücadelede aynı derecede sorumlu tutulmamalıdır.  Sorundaki büyük pay sahipleri çözümde de en büyük fedakarlığı yapmak mecburiyetindedir. İklim değişikliği ile mücadele dünya egemen güçlerinin emperyal bir baskı unsuruna dönüşmemelidir. İklim değişikliğiyle mücadelede sera gazı salınımlarının azaltılması şeklinde tavsiyeler verilirken sorumsuzca  sera gazı üreten sistemin de sorgulanmasının önü açılacaktır.

 

Kaynakça

Ahrens, D. (1994). Meteorology Toda, An Introduction to Weather, Climate an The. USA: West Publishing Company.

Anon. (2008). Climate change effects on marine ecosystems report. Australia: CSIRO.

IPCC. (1996). The Science of Climate Change. Contribution of Working Group I to the Second Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change. Climate Change 1995. New York : Cambridge University Press.

 

 

 

Henüz Yorum Yapılmamış
Yorumunuzu Bırakın