Endüstri 4.0’ın 250 Yıllık Yolculuğu ve Türkiye

18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde İngiltere’de üretimi ve buna bağlı olarak sosyal, siyasal, iktisadi baştan aşağı değiştiren bir devrim oldu: Sanayi Devrimi.

1763'te James Watt; Birleşik Krallık’a bağlı İskoçya’da buharla çalışan ilk makineyi icat ettiğinde, bu üretim aracı İngiltere’nin öncülüğünde bütün dünyaya yayılacak, ezen ve ezilen toplumların arasındaki uçurumu arttıracak, yaklaşık 10 bin yıldır insanlığın ana üretim kaynağı olan tarım, yerini ana üretim kaynağı olarak sanayiye bırakacaktır. Bununla birlikte üretime hakim olan sanayi,  farklı değişimler geçirecektir. Endüstri 4.0, Sanayi Devrimi’nin dördüncü evresi, bir bakıma ‘’Dördüncü Sanayi Devrimi’dir’’

Endüstri 4.0’ı iyi analiz edebilmek, Türkiye’nin geliştirebileceği politikaları yorumlamak için Sanayi Devrimi’nin söz konusu dört evre içerisindeki gelişimini ve Türkiye Cumhuriyeti - Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşımlarını incelememiz gerekiyor.

Birinci Sanayi Devrimi’ni teşkil eden buharla çalışan makinelerin icadı ve yayılması dünyada mevzubahisken, Osmanlı-Türk İmparatorluğu şahsına münhasır toplumsal yapısının teşkil ettiği sosyal hadiseler, iktisadi yapının bozukluğu gibi çeşitli sebeplerle Birinci Sanayi Devrimi evresinde ciddi bir geri kalmışlık yaşamıştır. Bu geri kalmışlık konusunda teferruatlı yorumlarda bulunmak yazının konusunun sapmasına sebep açabilir, bu sebeple yalnızca bu kadar ifade etmek yeterli olacaktır.  Elbette Osmanlı İmparatorluğu ve Türk milletinin ilk evrede sanayileşememesi bu makalenin konusu değildir ve ayrı bir eser konusudur, ancak 250 yılı aşan bu gelişmelerin sancılarının hala karşımıza çıktığı da bir gerçektir.

Sanayi Devrimi’nin ikinci aşaması (İkinci Sanayi Devrimi) ise 20. Yüzyılın başlarında cereyan etmiştir. İşadamı meşhur Henry Ford’un Fordizm üretim sistemini ortaya atmasıyla Sanayi Devrimi ikinci aşamasına geçmiştir.  Birinci Sanayi Devrimi İngiltere ve Kıta  Avrupası’nda yoğunluk kazanırken, İkinci Sanayi Devrimi ABD’de başlamıştır. Bunun yanı sıra İkinci Sanayi Devrimi; birincisine nazaran daha az sancılı siyasal ve sosyal sancılar doğurmuş, 1970’lere kadar ABD üretim biçiminin omurgasını teşkil etmiştir. Fordizme genel olarak göz atıp yorumlamak gerekirse:

-Birinci Sanayi Devrimi’nden farklı olarak sosyal devlet anlayışını benimsemiştir. Büyük Buhran ile birlikte küresel ekonominin o yıllarda çöküşü bunda etkilidir 

-İstekten çok ihtiyaca yönelik kitlesel üretim yapılması

-İşçilerin üretim bandında çok küçük ve vasıfsız bir işle görevlendirilmiş olup, üretilen ürün konusunda bilgisiz olmaları

Göze batan bazı mühim yönlerdir.

Bunun yanı sıra Fordizm’in etkin olduğu yıllara da bakarsak görebiliriz ki Fordizm’i I. Dünya Savaşı sonrası ara dönem, II. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş dönemleri; ayni savaş ekonomisi yönlendirmiştir.

Yeni kurulmuş ve 10 yılı aşan uzun soluklu bir savaş döneminden çıkan genç Türkiye Cumhuriyeti, İkinci Sanayi Devrimi’ne, Birinci Sanayi Devrimi’nden daha hazırlıklıdır. Zira Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerçekleşen Birinci Sanayi Devrimi’nden çıkarımlar yapılmış, planlar buna göre düzenlenmiştir, fakat genç cumhuriyetin içinde bulunduğu derin iktisadi sorunlar pratikte işini çok güçleştirecek, sanayi atılımları yapılsa bile, gelişmiş bir sanayi seviyesine ulaşılamayacaktır. 1970’lere kadar sürecek İkinci Sanayi Devrimi döneminde, bu sürecin omurgasını oluşturan fabrikaları inşa etmek Türkiye Cumhuriyetinin ana iktisadi politikalarından biri olacak, Atatürk döneminde sanayileşme yüzde doksanı aşacaktır. 

İkinci Sanayi Devrimi sürecinde 9 Işık eserini kaleme alan merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş de 9 Işık’ın temel ilkelerinden ‘’ Endüstricilik ve Teknikçilik’’ ilkesini Ülkücü-Milliyetçi Hareket’in prensibi yapacaktır. Üçüncü Sanayi Devrimi yaklaşırken Türkiye’de hiçbir siyasal ideoloji sanayileşmek konusunda alışılmışın dışına çıkamazken Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in ‘’Endüstricilik ve Teknikçilik’’ ilkesi ile bunu prensipleştirmesi, ‘’Köycülük’’ ilkesi ile bu üretim sürecine kırsalı da katması gözden kaçmaması gereken değerli bir durumdur.

18. yüzyıldan sonra telekomünikasyonun modern olarak ortaya çıkması, kodlamaların gelişmesine sebep açtı, I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı boyunca istihbarat ve muhaberat savaşları bu süreci hızlandırdı. 1970’lere gelindiğinde ise o döneme göre çok gelişmiş kodlama yöntemleri Sanayi Devrimi’nin üçüncü aşamasını (Üçüncü Sanayi Devrimi) doğurdu. Birinci ve İkinci Sanayi Devrimlerinin mekanik endüstrisi yerini dijital teknolojiye bıraktı. Büyük sanayi tesislerinden, evlerimize kadar giren insan gücü gerektiren makineler yerlerini dijital akıllı makinelere bıraktı. Türkiye’de bu dönem içerisinde, 1980’li yıllardan itibaren küreselleşen bir ekonomi politikası izledi, bunun büyük etkileriyle Üçüncü Sanayi Devrimi’ne hızlı bir giriş yaptı, ziyadesiyle faydalandı, ancak işin üretim kısmında hep yetersiz kaldı, dünya ile rekabeti sınırlı kaldı.

İşte yazımızda çerçevesini özetlediğimiz bu son 250 yıllık süreç bizi Dördüncü Sanayi Devrimi’nin (Endüstri 4.0) kapısına getirdi. Dünyanın Endüstri 4.0 aşamasına tam olarak geçtiğini söylemek için henüz çok erken, ancak artık farklı bir deyimle ‘’ada göründü’’ diyebiliriz. Zira Üçüncü Sanayi Devrimi’nin artık yetersiz kalan bazı üretim modelleri yerini Endüstri 4.0’ın metotlarının belirlediği bilişim teknolojileri belirliyor. Küresel özel şirketler ve devlet destekli şirketler Endüstri 4.0 stratejisine kendilerini hazırlıyor. Sanayi Devrimi’nin dördüncü evresini teşkil eden Endüstri 4.0 ilk olarak 2011 yılında Almanya’da Hannover Fuarı'nda duyuruldu. Bir yıl sonra üst düzey Alman Sanayi firmaları bir araya gelerek Almanya hükümetine Endüstri 4.0 ile ilgili bir rapor sundu.

Cebimizden, çalışma masamıza kadar her yerde olan bilişim teknolojisi ile insanlığı yönlendiren üretim arzularının birleşimini teşkil eden Endüstri 4.0 devletlerin. Özel sektörün iştahını kabartıyor. Bugün Endüstri 4.0’ı yavaşlatan ana durum ise yatırımın başarısızlığa uğraması yani risk korkusu.

Birinci Sanayi Devrimi’nden Endüstri 4.0’a kadarki süreçte Türkiye ve Türk milleti çok güçlendi, gelişti. Birinci Sanayi Devrimi sırasında şahsına münhasır sebeplerden tarım toplumunu aşamayan Türkiye bugün baktığımızda dünyadaki teknolojiye kendini entegre etmiş bir ülke. Üretim konusunda ise maalesef hep cılız. Endüstri 4.0 bu makus talihi değiştirebilecek dinamitleri barındırıyor. Zira Endüstri 4.0’ın üretim araçları nezdinde baktığımızda Türkiye bilişim teknolojilerine meraklı veyahut meraklı olmaya eğilimli çok ciddi bir genç nüfusa sahip. Toplumsal ve bireysel inisiyatiflerin alınması zaruriyet arz ediyor. Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı yıllardır Endüstri 4.0 ekseninde gerçekleşen gelişmeleri takip ediyor, stratejiler üretiyor. Türk gençliği nezdinde kanaat önderi diyebileceğimiz, dünyanın en büyük gençlik örgütü Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, Türkiye’nin Dördüncü Sanayi Devrimi’nde oynayacağı rolün rotasını çizebilecek iradededir.     

 

 

Henüz Yorum Yapılmamış
Yorumunuzu Bırakın